Cumartesi, Temmuz 12, 2008

Ahmed Muhiddin ve Kültür Hareketi Üzerine Bir İnceleme (3)

Milliyetçilik

Gayr-i Müslim unsurların ve daha Balkan Harbi esnasında Türklerin karşısına otonomi talepleriyle çıkan Müslüman Arapların tavrı, yaşanan mağlubiyet psikolojisini adeta katmerlemiş ve hayal kırıklığını son haddine çıkarmıştır. Herkes tarafından terk edildiği hissine kapılan Türkler, bu büyük yalnızlık içinde asıl kendi kendilerini terk ettiklerinin farkına vararak milliyetçiliğe sarılmışlardır.

Hayatta, dilde ve edebiyatta milli olanın vurgulanması ise Milliyetçiliğin ortaya çıkışından çok daha öncesine denk düşmektedir. Ziya Paşa ve Şemseddin Sami’nin bu alandaki çalışmaları 19. yüzyılın sonlarına kadar götürülebilmektedir.
Milliyetçilik Batıcılıkla kesintiye uğramış gözüken kültür hareketinin devamı niteliğindedir. Batıcılıktan göze çarpan en önemli farkı ise batıyı şuursuz bir şekilde taklit etmekten ziyade onun metotlarını benimsemekle beraber Batıcılığa karşı bağımsız bir tavır almasıdır.

Milliyetçilik kültür hareketinin başında muhtevasında bulunmayan Türk düşüncesinden hareketle bölünen kültür hareketini bir senteze ulaştırmaya yönelen ilk denemedir. Ziya Gökalp’in Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak olarak formüle ettiği bu senteze asıl yön veren Türkleşmektir. Diğer ikisi ise ancak buna tabidirler. “Türkleşmek, milli özgüvenin, milli zihniyetin benimsenmesi, kültür hayatına milli fikirlerin nüfuz etmesi ve Türk zihninin yabancı halk ve kültürlerin tesirinden kurtulmasıdır.”

Muasırlaşma fikri ise taklitten uzak, yaratıcı ve salt milli kültürü talep eden Milliyetçiliğin batının adi bir kopyası olamayacağını idealize etmektedir.
Cemaat-cemiyet ayrımına giden Milliyetçilik, sanat, din, adet ve ahlak gibi cemaat kültürünün de kendine has, tabii ve milli olduğu düşüncesinden hareketle bunların bir medeniyetin içine girilmedikçe taklit edilemeyeceğini savunmaktadır. Ancak ilim, iktisat ve teknik gibi cemiyet kültürünün ise milliyet üstü olduğunu belirterek cemiyet kültürünün alınabileceğini kabul etmektedir. Manevi ihtiyaçlar gayeler ise kendi din ve milliyetimizden oluşturulmalı ve batıdan alınmamalıdır. Reformasyon akımı da bunu benimsemiştir.

Gerek Milliyetçilik gerekse Reformasyon akımının hemfikir oldukları bazı noktalar bulunmaktadır. Her iki akım da ahlaki bakış açısını ön planda tutmaktadır. Her iki akım da Tarihi İslam’ı reddederek Asr-ı Saadet İslam’ına dönülmesini teklif etmektedir. Ancak Milliyetçiler Tarihi İslam’ı artık geçerliliği kalmadığı için reddederken Reformasyon akımı ise gerçek İslam’dan uzaklaşıldığı için reddetmektedir. Ayrıca her iki akım da şeriatın günümüz için geçerliliğini yitirdiğini düşünerek içtihat serbestisini talep etmektedir.

Milliyetçilik yeni devletin, devleti dinden ayırma yönündeki çabalarının başarıya ulaşmasını kendisine vazife olarak kabul etmiştir. Milliyetçi yaklaşım kendisini İslam zeminine yerleştirmekle beraber İslam’ı batı metotlarıyla uyumlu olarak Milli ihtiyaçlara cevap verecek şekilde şekillendirmek arzusundadırlar. Bu bağlamda Milliyetçiler Şeyhülislamlık makamının sadece dini eğitimle ilgilenmesini talep etmektedirler.

Milliyetçiliğin milli ideali Türklük iken enternasyonal ideali ise İslam’dır.

Hiç yorum yok: