Cumartesi, Temmuz 12, 2008

Ahmed Muhiddin ve Kültür Hareketi Üzerine Bir İnceleme (1)

Kültürel Dönüşüm

Türkiye’de 18. yüzyılın sonlarından itibaren öncelikle iç dinamiklerin etkisiyle bir kültür hareketi ortaya çıkmış, fikri ve kurumsal düzeyde kendini yenileme iradesinin dışavurumu niteliğindeki bu hareket, modern şiir tarafından başlatılan ve taşınan bir zihniyet ve fikir dönüşümüne yol açmıştır.

Başta Batı karşısında kültürel bağımsızlığını koruyan yerli ve İslami temellere sahip bu dönüşüm Batıcılık akımı ile bir kırılma yaşamış, ancak daha sonra önemini yitiren bu kırılmaya tepki olarak Milliyetçilik ve bugün İslamcılık denilen Ahmed Muhiddin’in ise Reformasyon demeyi tercih ettiği dini akım ortaya çıkmıştır.
Dönüşümün ana hususlarından biri insana ve akla verilen önemdir. Bu noktada Asıl İslam-Tarihi İslam ayrımına giderek yaşanagelen sorunun İslam’dan ziyade onun tarih içindeki uygulanışından ileri geldiğini fikrine varılıyor. Özellikle Reformasyon akımı bu bahsi oldukça önemsiyor ve farlı sebeplerle de olsa Milliyetçilerle beraberce Asıl İslam’a dönmek gerektiğini savunuyor. Böylece yeni kültür hareketi aklın yüceltilmesine verdiği önemle rasyonalist bir hüviyet kazanmış oluyor.
Yeni kültür hareketi ile dünyanın mükemmel olduğuna dair olan inanış yerini tekamül fikrine bırakıyor. Dünya hayatının küçümsenmesinin yaşanan geri kalmışlığın ve yenilginin önemli bir öncülü olduğuna dair inanç hakim hale geliyor.
Kültür hareketini anlamamız açısından önem arz eden bir diğer nokta ise kaderci anlayışa karşı takındığı tavırdır. Tarihi İslam’ın bir yanılgısı olarak görülen bu anlayış terk edilerek insanın göstereceği çabanın karşılığını mutlaka alacağına olan güven artıyor.

Yeni kültür hareketiyle beraber hürriyet fikri ve vatan düşüncesi etrafında millet düşüncesi de hakim hale geliyor. Ancak Milliyetçiliğin ortaya çıkışına kadar millet fikri ayakları yere basan bir kavram olmaktan ziyade belirsiz bir şekilde kullanılıyor.

Kültür hareketinin beraberinde getirdiği ve gerilime sebebiyet veren bir diğer husus ise yeni din anlayışı. Bu anlayış çerçevesinde dinin siyaset ve ahlakla ayrılmasının savunulur hale gelmesi özellikle muhafazakar çevrelerin tepkisiyle karşılaşıyor.
Din meselesini çözme arzusunda olan 3 temel yaklaşım bulunmaktadır; İslam’ı tarihsel şekli ile muhafaza etmek isteyen muhafazakarlar, İslam’ı sadece bir itikat-niyet dini haline getirip, onun siyasal ve sosyal düzenlemelerini kabul etmeyen Milliyetçiler ve Tarihi İslam’ı reddeden, İslam’ı ilk dönemdeki safi haline götürerek reforme etmek isteyen, bununla beraber İslam’ın sosyal ve siyasal düzenini de korumak isteyen “Reformatörler”.

Kadının toplumdaki yeri açısından da önemli bir değişim yaşanıyor. Özellikle Batıcılar bu noktada dönemleri itibariyle en radikal çıkışı yaparak, Türk kadınının Avrupalılaşmasının gerektiğini savunuyorlar. Bu kadar radikal olmamakla beraber diğer akımlar da özellikle çokeşlilik ve kadınların eğitimi noktasında önemli açılımlar yaparak kadının tarih boyunca gasp edilmiş haklarının artık iade edilmesi gerektiğini belirtiyorlar.

Yeni iktisat anlayışı çerçevesinde halkta da belirgin bir şekilde kazanç güdüsünün geliştiğinden hareketle, halk iktisadına geçişin emarelerinin Türk toplumunda da görülmeye başlandığına işaret ediliyor.

Hiç yorum yok: